Âliye-yi Osmâniyye [3]) 1299-1922 yılları arasında varlığını sürdürmüş Türk devletidir. 27 Temmuz 1302 Koyunhisar Savaşı, Osmanlı Devleti'nin kuruluş tarihi olarak kabul edilmektedir[4]. 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bu devletin yıkılışının ardından kurulan ardıl devletlerin[5] arasında (o dönem bağımsız kalan tek devlet olarak) başlıca ardıl devlet olarak kabul edilmektedir.[kaynak belirtilmeli][6].
Devletin kurucusu ve Osmanlı Hanedanının atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır.[7] Devlet, Bilecik ilinbaşkenti Konstantinopolis'i kuşatmasının ardından gerçekleşmiş bir fetihtir. Bizans İmparatorluğu ordusunun başında bulunan isim ise XI. Konstantin Palaiologos idi. Kuşatma Osmanlı'nın kesin zaferiyle son bulmuş ve Jülyen takvimine göre 5 Nisan 1453 tarihinden 29 Mayıs 1453'e kadar sürmüştür. Bu Fetih önceden yaklaşık 1000 yıllık Bizans İmparatorluğu'nun siyasal bağımsızlığının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Fatih Sultan Mehmed Osmanlı tahtına geçmesinin ardından İstanbul'a ve Çanakkale Boğazı çevresindeki Bizans kalelerine sürekli baskı yapmıştır. 5 Nisan'da İstanbul'un fetih harekatını başlatmak üzere sayısı 80,000 ila 200,000 arası değişen bir orduyla İstanbul'a hareket etmiştir. Şehir 2,000'i yabancı olmak üzere toplamda 7,000 kişilik bir orduyla savunulmuştur. Kuşatma bir kısım Osmanlı kuvvetlerinin çevrede kalan Bizans kalelerini ele geçirirken ağır Osmanlı toplarının da İstanbul surlarına ateş etmesiyle başlamıştır. Bizans'ın Haliç'e zincir germesiyle Osmanlılar başta şehre girememişler bu yüzden şehri tamamen abluka altına almaya çalışmışlardır ayrıca şehre Fatih Sultan Mehmet'in bizzat gözleri önünde Avrupa'dan yardım gemileri gelmiştir. Fatih bu olaya sinirlenerek atını denize sürmüştür. Fatih bunların üzerine gemileri Haliç'e karadan yağlı kazıkların üzerinde yürütmüştür ve Bizans Osmanlı gemilerini yanan gemileriyle yok etmeye çalışsa da başarılı olamamıştır.
Türklerin surlara ilk saldırıları Bizanslılara ağır kayıplar verdirmiştir ve Türklerin surların altına kazdığı lağımlar Bizanslılar tarafından yok edilmiş böylece Türkler bu plandan vazgeçmişlerdir. 22 Mayıs'ta, ay tutulması daha günler önceden İstanbul'un fethedileceğini müjdelemiştir. Birkaç gün sonra Bizans, Vededik'ten yardım gemilerinn gelmeyeceğini haber almıştır. 29 Mayıs Gecesi Osmanlı ordusu surlara taarruz etmiştir. İlk düzensiz saldırılar püskürtülmüştür. Anadolu'dan oluşturulan birliklerle yapılan ikinci Türk saldırısıyla surların Eyüp bölümüne in Söğüt ilçesinde kurulmuştur. Buna karşın Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı'nın 1299'da Söğüt'te değil 1302'de Yalova'da Bizans'a karşı yaptığı Bafeus Savaşı sonrasında devlet niteliğini kazandığını iddia etmiştir[8], Osmanlı'nın Yalova'da kurulduğu iddiasına Yalova Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Niyazi Eruslu da destek vermiştir.[9] İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan Bizans İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni Çağ'ı başlatan olay olmuştur. Osmanlı Devleti gücünün doruğunda olduğu 16. ve 17. yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur. Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı (ve 1553'te Fas kıyıları'na, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nın bir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı.[10] Osmanlı Devleti 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı. Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur. Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote[11] (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar[12] (1627) ve Lundy[13] (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir.
Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür. Hakimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır. Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır.[14] Osmanlı Devleti, eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin
1362'de Orhan Bey ölünce, kendisi Rumeli'de bir muharebe ortamında iken, Bursa ahilerinin kararıyla, hükümdar ilan edilmiş ve Bursa'ya çağrılmıştır.
Murad Bey tahtına geçtikten hemen sonra Aşıkpaşazade'nin deyişiyle "kendi vilayetinden ve Karesi'den eyi leşker cem edip" hemen Rumeli'ye dönme hazırlığı yapmaya başlamıştır.[3] Fakat komşu devletler ve diğer düşmanlar bu hükümdar değişikliğinden faydalanmak için hemen harekete geçmişlerdir. Bizanslılar Çorlu, Burgaz ve Malkara'yı geri almışlardır. Kısa bir zaman önce Osmanlılara katılmış olan Ankara'nın Ahileri şehirlerinden Osmanlı kale muhafızlarını kovmuşlardır. Büyük şehzade İbrahim ayaklanmıştır. Bizanslılar, anne tarafından VI. Yannis Kantakuzenos'un torunu olan ve imparator V. Yannis Palaiologos'un kızıyla nişanlı olan küçük şehzade Halil'i kışkırtarak ağabeyinin hükümdarlığını kabul etmemesine neden olmuşlardır.
Karamanoğulları da Osmanlılara hücum için ordusunu hazırlamaktaydı.
Murad Bey önce deneyimli komutanlar, ulema mensupları ve diğer ileri gelenler ile bir görüşme yapmış ve bu sorunların hepsine o yıl çare bulmuştur. Önce Ankara'ya hücum edip kaleyi ve şehri eline geçirmiş ve bozguncuları elimine etmiştir. Sonra Sultan Höyüğü (Eskişehir) almış ve Bursa'ya dönüp biraz daha savaş hazırlığı yapıp yapamadan Karamanoğulları üzerine yönelmiştir. Tarihçi Şükrullah'ın deyimiyle "Karaman Beyi de ileri gelip iki ordu karşılaştılar... Kargılar kırıldı, kılıçlar çentik çentik, kalkanlar paramparça oldu. Kişiler güz yaprağı gibi döküldü... Karamanlılar çerisinden Varsak, Tatar ve Türkmenden sayısız kişiler toprağa düştü... Karaman Beyi takımlarını, ağırlıklarını bırakıp kaçtı."[5] Bu sırada Eskişehir ve Bilecik taraflarında ayaklanma hazırlıkları içinde bulunan kardeşleri İbrahim ve Halil'i yakalattırdı ve boğdurdu.
O zamana kadar devlet göreneğine göre beylerbeylikleri ve sancak beylikleri hükümdarın kardeşlerine veya oğullarına verilmekteydi. Fakat Murat Bey kardeşlerini boğdurduğu ve çocukları da çok küçük yaşda olduğu için hanedan dışı atamalar yapmak zorunda kaldı: Lala Şahin Paşa beylerbeyi ünvanı ile ordu komutanı; Bursa Kadısı Cendereli (Çandarlı) Kara Halil Hayreddin'i de "kadı-asker" olarak atadı.
Anadolu'da durumu dengeli hale soktuktan sonra I. Murat Rumeli'ye hemen 1361'de dönüp Bizanslıların tekrar ellerine geçirdikleri Lüleburgaz ve Çorlu'yu yeniden eline geçirdi. I. Murat Lüleburgaz'da bir savaş meclisi topladı ve burada Edirne'nin alınması kararlaştırıldı. Hacı İl-Beyi ve Gazi Evrenos idaresi altında akıncı kolları Malkara, Keşan, İpsala ve Dimetoka doğrusu üzerinde ilerleyip hem buraları ele geçirip hem de Balkanlardan yardım gelmesini önlediler |